DUYGUSELİ’M / BÖLÜM 5
.
E Duygucum aldın anahtarları da buranın arabalarıyla İngiltere’deki arabaların farklı olduğunu da hatırlamış oldun değil mi? Yıllardır Türkiye’de olmadığımı arabanın direksiyonunun solda olduğunu görünce anımsadım diyebilirim. Çünkü benim buradaki tek amacım Selim’e kavuşup delirmiş hasretime son vermekti. “Taksiyle SATILIK Moda Evi’ne gittiğimde de direksiyon solda mıydı yahu? Ne saftirik bir şeysin kızım sen!” diye de bön bön düşünmeye başladım. Derin’e hiçbir şey çaktırmadan, çok da ukala tavırlarla geçtim şoför koltuğuna. Derin arabanın sağ ön kapısında beklemiyor olsaydı aval aval ben oradaki koltuğa geçip direksiyonu da önümde görmeyi umacaktım. Allah’ım bir rezaletten kurtulup tam bir kabusun ortasındayım şuan! Şaşkın şaşkın el frenine ve direksiyona bakmaya başladım. Bu esnada Derin de canına kastettiğimi anlamış olmalı ki yan koltuğuma oturduğu gibi hemen emniyet kemerini bağladı. Gülmeye başladım ama ne gülmek ya Rabbi! Kulaklara zarar. “Hiç ayarın yok Duygu” diye de söylenmeyi eksik etmiyorum tabi. Derin de her şeyin farkındaymışçasına benim kahkahalarıma eşlik etti ama arada bir fark vardı. Sesi çıkmıyordu gülmelerinin. Sadece bembeyaz dişlerinin hepsini önüme dizmişti! Ben onun yerine de bağıra bağıra güldüm, aradaki o farkı da kapatmış oldum. Başımı sağa çevirdim ve Derin’e “topuklu ayakkabılarımla araba sürmemi beklemiyorsun herhalde! Ayrıca bu arabanın bin tane pedalı var. Çok gereksiz!” dedim kahkahalarıma devam ederek. Hızlıca yer değiştirdik. Derin arabayı çalıştırdı. Ben de koltuğumu biraz arkaya yasladım yarı uyuklar vaziyette arabanın tavanına gözlerimi dikerek “O iki piçin birinden iyi tokat yedim. Çenem kaydı resmen bu nasıl bir sızlamadır yahu!” dedim ve devam ettim “Bugün günlerden ne acaba? Hangi günün sabahı olacak birazdan?” diye sorular sordum havaya. Derin hayretle döndü bana. “Önüne bak! Trafik kazasıyla ölmeyi pek tercih etmiyorum da.” dedim. Önüne döndü ama ben gözümün ucuyla mimiklerini takip etmeye devam ettim. Hala şaşkınlık ifadesi suratını terk etmemişti. Onu ürkütmek istemiyordum. Çünkü güven hissini alıyordum ondan. Hem benim altıncı hissim de çok kuvvetli. Ne bileyim işte! Ona güvenmem gerektiğini söyleyen bir şeyler var içimde. Durum böyle olunca Derin’e bir şeyler anlatma gereği duydum. Gözlerimi Derin’in suretinden alıp tekrar arabanın tavanına iliştirdim. “Aslında ben İngiltere’de yaşıyorum. Annem, babamdan ayrıldıktan sonra İngiltere’ye yerleşmiş. Ben de sürpriz bir şekilde birkaç ay sonra dünyaya gelmişim. Bu kısımlar çok karışık. Belki daha sonra anlatırım. Annem İngiliz olmasına rağmen bana önce Türkçe’yi öğretti. Kendi aramızda da sadece Türkçe konuşuyoruz, annem öyle istiyor. Burada bir sevgilim var, sanırım şuan ayrıyız ama o benim hala sevgilim. Onun için buralara geldim. Ama şimdi İstanbul’da mı onu bile bilmiyorum. 7 senedir birlikteyiz, daha doğrusu birlikteydik. İstanbul uçağına bir saat kala ona yani Selim’e -dört buçuk, beş saat sonra kollarındayım. Sabiha Gökçen’den beni al sevdiğim. Oraya ayak basar basmaz görmek istediğim ilk kişi sen ol istiyorum- diye güzel bir mesaj attım. Cevabını okuyamadan telefonumu kapatmak zorunda kaldım. Yolculuğum boyunca sadece onu düşündüm. İki sene aradan sonra Türkiye’ye gideceğim için gerçekten çok heyecanlıydım. Üstelik Selim’i görecek olmanın hayali beni coşturuyordu. Uçaktan indim. Yolcu karşılama kısmında Selim’i gördüm ve koşarak sarılmak istedim. Buna izin vermedi. Hatta ona dokunmama bile fırsat vermedi.” dedim. Derin tam bu esnada arabayı durdurdu ve bana meraklı gözlerle bakarak -devam et- dercesine eliyle işaret etti. Ben de koltuğumu doğrultup yatar pozisyonundan oturma pozisyonuna aldım kendimi ve hafifçe Derin’e döndüm. Derin sağ bacağını bükerek ayağını poposunun altına aldı ve tamamen bana döndü. Gözlerini gözlerime dikti. “Sen de merak ediyorsun değil mi neden onun öyle davrandığını?” diye sordum. Evet dercesine salladı başını. “Vallahi Derin ben de çok merak ediyorum” dedim. Kaşlarını çattı ve telefonunu çıkartıp yine bir şeyler yazmaya başladı. “Nasıl bilmiyorsun bu davranışın nedenini?” diye sordu. “Bilmiyorum. Geldiğim gibi bu muameleyi gördüm. Bana -kızım- diyerek konuştu sürekli. Çok umursamaz tavırları vardı. Ama bir an onun gözlerindeki acıyı gördüm biliyor musun? İnan kendimi kandırmıyorum Derin. Gerçekten içinin acıdığını gözlerinden okudum diyebilirim. Onu en son gördüğümde dakikalarca ayırmadı gözlerini gözlerimden ve yanımdan öyle gitti. İçim çok acıdı. Günlerce evden çıkmadım. Hep uyudum, hiç kaldırmadım başımı yataktan. O yüzden bugün hangi gün gerçekten bilmiyorum. Sebebini öğrenmek için işlettiği Kadıköy’deki moda evine geldim ama üzerinde SATILIK yazıyordu. Daha sonrasını biliyorsun işte, yanağımı bu hale getirecek olaylar yaşadım. Yanağımın acısı neyse de, sol yanım bir başka acıtıyor beni. O nerde kim bilir? Bir daha görebilecek miyim onu? Bilmiyorum Derin hiçbir şey bilmiyorum…” dediğim anda gözyaşlarımın süzülmesine engel olamadım. Derin içimin acısını hisseder gibi yüzüme baktı. Arabanın arka koltuğunda bir çantadan mendil çıkardı ve bana uzattı. “Sağ ol” dedim. Kendimi biraz toparladıktan sonra Derin’e döndüm “erkekler çok sinir bozucu değil mi?” deyip gülmeye çalıştım. Derin de benim gibi buruk gülümsedi. “Hadi artık nerede bu kaldığın otel, devam edelim yolumuza” dedim. Arabayı tekrar çalıştırdı ve sadece birkaç dakika sonra otele vardık. Derin, arabayı valeye teslim etti. “Beni konuşturmak için arabayı otelin yakınlarında durdun değil mi? Demek sen dırdırı seviyorsun öyle mi Derin efendi? Görürsün sen” dedim ve ikimiz de gülerek otele giriş yaptık.
/
Bölüm 5 sonu…
/
Ebru Aydın
/
Bölüm 6 eklenecek…